AYVALIK TARİHİ
Epeyce eskilere, Antikçağ’a uzanırsak Ayvalık’ın
önünde yer alan ve “Hekatonisa” adıyla bilinen adalar çıkıyor karşımıza.
Bunlara Apollon Adaları da deniyor.
En büyükleri Nesos…
Yıllar içinde sırasıyla Moshonisi, Cunda ve
Alibey adlarıyla anılacak olan ada.
Apollon Adaları’nda Nesos’tan başka antik
yerleşimler de varmış:
“Chalkis”, “Pordoselene” ve “Kydonia”.
Antik kaynaklarda Nesos, Chalkis ve
Pordoselene’den söz edilmesine karşılık, Kydonia’nın adını sadece
Strabon ve Plinius anıyor.
Plinius, Kydonia için, “Yazları akan ünlü bir sıcak su
kaynağına sahiptir” ifadesini kullanıyor.
Bu dört antik kentten Chalkis ve Pordoselene yıllar
içinde ömürlerini tamamlıyor.
Kydonia ve Nesos ise zamana direniyor.
Kydonia, “Ayvalık”, Nesos ise “Cunda” ya da
“Alibey” adlarıyla varlıklarını günümüze kadar sürdürüyor.
Ayvalık 16. yüzyılın sonlarına kadar daha çok
balıkçıların, yerlilerin ve köylülerin yaşadığı, sıradan bir kıyı
kasabası…
Çoğalan nüfusla birlikte üretim kapasitesi ve
olanakları artınca, sanayi ve deniz ticaretini güçlendirerek kentleşmeye
başlıyor.
Ve geliyoruz 1770’e…
Cezayirli Hasan Paşa, Çeşme yakınlarındaki Koyun
adasında Rus donanmasıyla çarpışırken içinde bulunduğu gemi ateş alıyor.
Paşa üç adamıyla Ayvalık’a uğruyor, daha doğrusu
sığınıyor.
Amacı yardım sağlamak.
Yaralı Paşa, ilk iş Papaz İkonomou’nun kapısını
çalıyor.
Burada çok iyi ağırlanıyor.
Papaza güvenebileceğini anlayınca donanmaya
ulaşabilmek için yardım istiyor.
Kendisine gerekli yardım yapılıyor, sağ-salim
donanmasına ulaşıyor.
Cezayirli Hasan Paşa, çok geçmeden hükümette
sadrazamlığa yükseliyor.
O günlerde Ayvalık biraz karışık.
Ekonomik ve sosyal sıkıntılar içinde.
Papaz İkonomou’nun aklına Paşa geliyor.
İstanbul’a gidip onunla görüşüyor.
Ayvalık için bir otonomi -özerklik- fermanı
talep ediyor.
Paşa bu isteğe duraksamadan “evet” diyor.
İkonomou’nun fermanı alıp Ayvalık’a dönmesiyle
birlikte kent bağımsız bir yönetim kimliği kazanıyor.
Bu özerklik çok önemli gerçekten…
Ayvalık’ın gelişim çizgisine ciddi bir ivme
kazandırıyor.
Ekonomik özgürlüğe kavuşan kent, kendi fiziksel
olanaklarından yararlanarak sanayi ve ticaret gücünü hızla artırıyor.
Zenginleşmenin
doğal sonucu olarak, sosyal ve kültürel yapısıyla da dikkat çekmeye
başlıyor.
Ekonomik güçlenme, birikim ve kültürel gelişimin en
çarpıcı etkisi mimari alanda kendisini gösteriyor.
Yıllar içinde görkemli bir mimari doku oluşuyor.
Bir başka deyişle, Ayvalık’ın varsıllığı
gösterişli mimarisinde yansıyor.
Kıyı limanlarına konsolosluk kurulmasına izin
verilince, Ayvalık’ın gelişimi ve dışa açılımı daha da hızlanıyor.
Öyle ki, kentte başta Yunanistan olmak üzere,
İngiltere, İtalya, Avusturya-Macaristan, Fransa ve Norveç konsoloslukları
açılıyor.
1803 yılında Ayvalık Akademisi kuruluyor; öğrencilere
felsefe, filoloji, mantık, fizik, matematik dersleri veriliyor.
Ekonomik yaşam eskisinden daha canlı bir nitelik
kazanıyor.
Zeytinyağı ve sabun fabrikaları kent ekonomisinin
belirleyicisi haline geliyor.
Bağcılık gelişiyor, şarap yapımı yaygınlaşıyor.
Afrika ve Asya’dan satın alınan ham deriler işlenerek
yurtiçinde ve yurtdışında pazarlanıyor.
Tepelerde sıralanmış değirmenlerde Makedonya’dan
getirilen buğdaylar işleniyor.
Ne ki, 1821 Rum isyanı Ayvalık’ta da etkilerini
gösteriyor.
Kent bir kez daha karışıyor.
1824’e gelindiğinde, isyan sonucu Ayvalık’ı terk
etmek zorunda kalan Rumların kente dönmelerine izin veriliyor.
İskan işlemleri tamamlandıktan sonra malları
iade ediliyor.
Yeniden mülkiyet hakkı tanındığı gibi ilk birkaç
yıl vergi de talep edilmiyor kendilerinden.
Zeytinyağı, sabun gibi tarım ürünlerinin ihracatı
deniz ticaretinin gelişmesini sağlıyor.
Liman hareketleniyor.
Yılda 600 buharlı gemiyle 200 yelkenlinin girdiği
Ayvalık limanının geliri 1920’de 1.5 milyon altın liraya ulaşıyor.
O dönemin gezginleri Ayvalık’ı “Doğu’nun Boston’u”
olarak nitelendiriyorlar.
Nüfus 30 bini bulup, esnaf sayısı artınca doğal olarak
“çarşı” olgusu önem kazanıyor.
Dört ayrı çarşıda civarında dükkan hizmet veriyor.
Sonra “zorlu” günler geliyor…
Yunanlılar 29 Mayıs 1919’da Ayvalık’ı işgal
ediyor.
172. Alay Komutanı Yarbay Ali Çetinkaya kentte düşmana
karşı ilk direnişi örgütlüyor.
Ayvalık 15 Eylül 1922’de yeniden Türk
egemenliğine giriyor.
Lozan’da imzalanan barış anlaşması gereği Yunanistan
ile Türkiye arasında nüfus değişimi başlıyor.
Türkiye’de oturan Ortodoks Rumlar
Yunanistan’a gönderiliyor.
Girit, Midilli ve Makedonya’dan gelen çok sayıda Türk
Ayvalık’a yerleştiriliyor.
Yakın tarihimize “mübadele” adıyla geçen bu oluşum
Ayvalık’ın ekonomik, sosyal ve kültürel yapısını bir kez daha
değiştiriyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder