3 Kasım 2022 Perşembe

 AYVALIK TARİHİ

 

Epeyce eskilere, Antikçağ’a uzanırsak Ayvalık’ın önünde yer alan ve “Hekatonisa” adıyla bilinen adalar çıkıyor karşımıza. 

Bunlara Apollon Adaları da deniyor.

 En büyükleri Nesos…

 Yıllar içinde sırasıyla Moshonisi, Cunda ve Alibey adlarıyla anılacak olan ada.

 Apollon Adaları’nda Nesos’tan başka antik yerleşimler de varmış:

 “Chalkis”, “Pordoselene” ve “Kydonia”.

Antik kaynaklarda Nesos, Chalkis ve Pordoselene’den  söz edilmesine karşılık, Kydonia’nın adını sadece Strabon ve Plinius anıyor.

Plinius, Kydonia için, “Yazları akan ünlü bir sıcak su kaynağına sahiptir” ifadesini kullanıyor.

Bu dört antik kentten Chalkis ve Pordoselene yıllar içinde  ömürlerini tamamlıyor.

 Kydonia ve Nesos ise zamana direniyor.

 Kydonia, “Ayvalık”, Nesos ise “Cunda” ya da “Alibey” adlarıyla  varlıklarını günümüze kadar sürdürüyor.

Ayvalık 16. yüzyılın sonlarına kadar daha çok balıkçıların, yerlilerin ve köylülerin yaşadığı, sıradan bir kıyı kasabası…

 Çoğalan nüfusla birlikte üretim kapasitesi ve olanakları artınca, sanayi ve deniz ticaretini güçlendirerek kentleşmeye başlıyor.

 Ve geliyoruz 1770’e…

 Cezayirli Hasan Paşa, Çeşme yakınlarındaki Koyun adasında Rus donanmasıyla çarpışırken içinde bulunduğu gemi ateş alıyor.

 Paşa üç adamıyla Ayvalık’a uğruyor, daha doğrusu sığınıyor.

 Amacı yardım sağlamak.

 Yaralı Paşa, ilk iş Papaz İkonomou’nun kapısını çalıyor.

 Burada çok iyi ağırlanıyor.

 Papaza güvenebileceğini anlayınca donanmaya ulaşabilmek için yardım istiyor.

 Kendisine gerekli yardım yapılıyor, sağ-salim donanmasına ulaşıyor.

 Cezayirli Hasan Paşa, çok geçmeden hükümette sadrazamlığa yükseliyor.

 O günlerde Ayvalık biraz karışık.

 Ekonomik ve sosyal sıkıntılar içinde.

 Papaz İkonomou’nun aklına Paşa geliyor.

 İstanbul’a gidip onunla görüşüyor.

 Ayvalık için bir otonomi -özerklik- fermanı talep ediyor.

 Paşa bu isteğe duraksamadan “evet” diyor.

İkonomou’nun fermanı alıp Ayvalık’a dönmesiyle birlikte kent bağımsız bir yönetim kimliği kazanıyor.

 Bu özerklik çok önemli gerçekten…

 Ayvalık’ın gelişim çizgisine ciddi bir ivme kazandırıyor.

 Ekonomik özgürlüğe kavuşan kent, kendi fiziksel olanaklarından yararlanarak sanayi ve ticaret gücünü hızla artırıyor.

 

Zenginleşmenin doğal sonucu olarak, sosyal ve kültürel yapısıyla da dikkat çekmeye başlıyor.

Ekonomik güçlenme, birikim ve kültürel gelişimin en çarpıcı etkisi  mimari alanda kendisini gösteriyor.

 Yıllar içinde görkemli bir mimari doku oluşuyor.

 Bir başka deyişle, Ayvalık’ın varsıllığı gösterişli mimarisinde yansıyor.

 Kıyı limanlarına konsolosluk kurulmasına izin verilince, Ayvalık’ın gelişimi ve dışa açılımı daha da hızlanıyor.

 Öyle ki, kentte başta Yunanistan olmak üzere, İngiltere, İtalya, Avusturya-Macaristan, Fransa ve Norveç konsoloslukları açılıyor.

 1803 yılında Ayvalık Akademisi kuruluyor; öğrencilere felsefe, filoloji, mantık, fizik, matematik dersleri veriliyor.

Ekonomik yaşam eskisinden daha canlı bir nitelik kazanıyor.

Zeytinyağı ve sabun fabrikaları kent ekonomisinin belirleyicisi haline geliyor.

Bağcılık gelişiyor, şarap yapımı yaygınlaşıyor.

Afrika ve Asya’dan satın alınan ham deriler işlenerek yurtiçinde  ve yurtdışında pazarlanıyor.

Tepelerde sıralanmış değirmenlerde Makedonya’dan getirilen buğdaylar işleniyor.

 Ne ki, 1821 Rum isyanı Ayvalık’ta da etkilerini gösteriyor.

 Kent bir kez daha karışıyor.

 1824’e gelindiğinde, isyan sonucu Ayvalık’ı terk etmek zorunda kalan Rumların kente dönmelerine izin veriliyor.

 İskan işlemleri tamamlandıktan sonra malları iade ediliyor.

 Yeniden mülkiyet hakkı tanındığı gibi ilk birkaç yıl vergi de talep edilmiyor kendilerinden.

Zeytinyağı, sabun gibi tarım ürünlerinin ihracatı deniz ticaretinin gelişmesini sağlıyor.

Liman hareketleniyor.

Yılda 600 buharlı gemiyle 200 yelkenlinin girdiği Ayvalık limanının geliri 1920’de 1.5 milyon altın liraya ulaşıyor.

O dönemin gezginleri Ayvalık’ı “Doğu’nun Boston’u” olarak nitelendiriyorlar.

Nüfus 30 bini bulup, esnaf sayısı artınca doğal olarak “çarşı” olgusu  önem kazanıyor.

Dört ayrı çarşıda civarında dükkan hizmet veriyor.

Sonra “zorlu” günler geliyor…

 Yunanlılar 29 Mayıs 1919’da Ayvalık’ı işgal ediyor.

172. Alay Komutanı Yarbay Ali Çetinkaya kentte düşmana karşı ilk direnişi örgütlüyor.

Ayvalık 15 Eylül 1922’de yeniden  Türk egemenliğine giriyor.

Lozan’da imzalanan barış anlaşması gereği Yunanistan ile Türkiye arasında nüfus değişimi başlıyor.

  Türkiye’de oturan Ortodoks Rumlar Yunanistan’a gönderiliyor.

Girit, Midilli ve Makedonya’dan gelen çok sayıda Türk Ayvalık’a yerleştiriliyor.

Yakın tarihimize “mübadele” adıyla geçen bu oluşum Ayvalık’ın ekonomik, sosyal ve kültürel yapısını  bir kez daha değiştiriyor.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

  Kentleşmenin Yeni Bileşeni: Göç ve Turizm   Rotterdam, Hollanda’nın 750 bin nüfuslu bir şehri, dünyadaki modern mimarlık ürünleriyle ü...